Dependency Tree

Universal Dependencies - Turkish - IMST

LanguageTurkish
ProjectIMST
Corpus Parttest

Select a sentence

Showing 1 - 100 of 1100 • previousnext

s-1 Evet.
s-2 Evet.
s-3 Evet.
s-4 Ne zaman.
s-5 Değil tabii.
s-6 Seni seviyorum,.
s-7 Ayhan Işık'ın yerine...
s-8 O ve ben asla yaşlanmayacağız.
s-9 Aşkımız asla eskimeyecek ve ölmeyecek...
s-10 Ve bir ilkokul öğrencisiyle, yirmilerindeki bir kadının aşkına hiç kimse artık hiçbir şey söyleyemeyecek.
s-11 Kim demiş öldüğünü?..
s-12 Ama işte gemi limandan demir aldı .
s-13 Türkiye, o limandan gitgide uzaklaşıyor.
s-14 Maziyle bağlarını koparıyor.
s-15 Belgin Dorukları, Sadri Alışıkları, Kırık Hayatları ve Ölümsüz Aşkları, eski resimlerde yanımıza aldık, gidiyoruz.
s-16 Onların dışında, geçmişe ait ne varsa bıraktık geride...
s-17 Geleceğe dair ne varsa yükte hafif, pahada ağır, bizleledir .
s-18 Umutlar bizleledir .
s-19 Ah'lara, vah'lara gerek yok.
s-20 Güverteye çıkınca geride bıraktığımız manzaraya bir bakın.
s-21 Limanda sokak çatışmaları...
s-22 patlayan silahlar, havada uçuşan taşlar...
s-23 Ve o filmden gitgide uzaklaşıyoruz.
s-24 Resim, daha bir haftada küçülüyor...
s-25 Kışkırtıcıların, provokatörlerin sesleri duyulmuyor.
s-26 Gemi uzaklaştıkça el-kol hareketleri, çırpınışları görülmez oluyor.
s-27 Türkiye, anlamsız savaş korkutmalarına iltifat etmiyor.
s-28 Beş bin askerinin harekatında pirinç ve ekmek stoku yapmıyor.
s-29 Pazar günü kırlara çıkmayı seçiyor.
s-30 Dağdaki üç beş bin-silahlı adamın, geleceğini tehdit edemeyeceğini anlıyor.
s-31 Kimi politikacıların, ekonomistlerin, stratejistlerin siyasi, iktisadi ve sosyal kuşku dalgalarına rağmen gemi yürüyor...
s-32 Türkiye, geçmişle ve geçmişin korkularıyla bağlarını kopardı gidiyor.
s-33 Rotası barışa, insanca ve modern hayatlara doğru...
s-34 Ve güneşli limanlara...
s-35 İnanmıyorsanız, Türkiye'nin kentlerinde ve kasabalarında bir pazar günü sokağa çıkın.
s-36 Geminin güvertesinden, ufuk çizgisine bakın.
s-37 Biz, geçmişte ne varsa güzel olan, yanımıza aldık, kalbimize gömdük.
s-38 Belgin Dorukları da gittiğimiz yere götürüyoruz.
s-39 Resmine bakıp bir parça gözyaşı döküyorsak eğer, onu da aşkımızın imkansızlığına verin...
s-40 Resmi tarihle, alternatif tarih arasında bir seçim yapmak zorundaymışız .
s-41 Öyle diyorlar...
s-42 Bir sabah uyanıyorsunuz ve o güne kadar ülkemizin ve yeryüzünün geçmişiyle ilgili pek çok olayın doğru olmadığını öğreniyorsunuz.
s-43 Sultan Abdülhamid'in o kadar da kötü bir insan olmadığını, Vahdettin'in sabah akşam imparatorluğu İngilizlere satmayı düşünmediğini okuyorsunuz.
s-44 Fatih'in, gemileri Haliç'e karadan indirme planının Fatih'in kafasından çıkmadığını, Said Nursi'nin-i de arkasına Nurcu ordularını toplayıp başkente yürüme planları yapmadığını işitiyorsunuz.
s-45 Kristof Kolomb'un, öyle insanlık adına keşiflere çıkmış bir seyyah değil, yeni zenginlikler peşinde koşan ve tayfasına kan kusturan zalim bir kaptan olduğunu fark ediyorsunuz.
s-46 Hitler'in Almanya için kimi iyi şeyler yaptığına, Karl marks'ın dört ayak üstünde çocukları sırtında gezdiren, büyümeyen bir çocuk olarak kaldığına hayretle muttali oluyorsunuz.
s-47 Kahramanlarınızın, kadın-erkek ilişkilerine dönük yönlerinde de, kulaklarınıza inanamıyor ve duyduklarınızla düş kırıklıklarına duçar oluyorsunuz.
s-48 Yarına ilişkin hesaplarınız ve kaygılarınızda tarihin yanlış kurgusundaki karelerin yerlerinin değişmiş olması ne kadar etkili.
s-49 Doğruları bilmek zorundayız , bu doğru...
s-50 Yalanlara ve yanlışlara ömür boyu mahkum edilmiş bireyler ve toplumların dışarıdan görüntüsünün zeka sefaletiyle eşdeğer olacağı da doğru...
s-51 Dönmüyor da zaten...
s-52 Tarihi, yaşanmışların hatıra defteri olmaktan çıkarıp geleceğimizin yol gösteren rehberi olarak gördükçe, tarihi tekrarlar dururuz.
s-53 O anlamda, tarihin doğrusu ya da yanlışı çok da fark etmiyor.
s-54 Tarihi, içinden dersler çıkarılacak cep kılavuzu olmaktan kültür boyutuna taşımak gerekiyor.
s-55 Kültürün her türlüsünün de sahte renklerden ve boyalardan arınması elzem...
s-56 Resmi ve alternatif tarih tartışmalarını, kültürün tozlarından arınması olarak görmek de en doğrusu...
s-57 Ama o kadar...
s-58 Yarının yaşam tarzını, yarına ait kurallar belirleyecek ki, galiba onun adına devrim diyorlar.
s-59 Dün ne olduysa oldu...
s-60 Bugünün Türkiye'sinde yaşayanlar çözecekler Türkiye'nin sorunlarını.
s-61 Yarının hayal edilmiş dünyasına göre vizyonları olanlar , yarına geçecek sınırdan...
s-62 Bir sabah uyandınız ve ulusal tarihinizdeki bir geminin o kadar da köhne olmadığını öğrendiniz.
s-63 Ve fakat bu yeni gerçek, Kadıköy vapurunun karşıdan karşıya geçiş süresini hiçbir şekilde değiştirmedi.
s-64 Çünkü...
s-65 Bize yarının yeni şarkılarını söyleyecek yeni insanlar lazım...
s-66 Tam dört yıl önce, evimin tüm eşyasını kutulara doldurup bir depoya koydular.
s-67 Ben uzak bir yolculuğa çıkıyordum.
s-68 Okyanus ötesine...
s-69 Ne zaman döneceğim de belli değildi...
s-70 Sonunda döndüm.
s-71 Dün de bir kamyon, kutuları bana geri getirdi.
s-72 Dört yıldır benden ayrı duran, dört yıldır soğuk bir deponun duvarları arasında terk edilmişlik duygularını yaşayan eşyam, açılıp saçıldı.
s-73 Tozlu ve solgundular .
s-74 Dört yıl önce, tüm bağlantımı kesip attığım geçmişim geri döndü.
s-75 Mazim kalbimde bir yara gibi değildi...
s-76 Kanamıyordu...
s-77 Ama dökülüp saçılan eşyanın kırgın oldukları her hallerinden belliydi .
s-78 Albümleri geriye doğru çevirdim.
s-79 70'lere kadar gidebildim.
s-80 Sonra tuhaf şeyler oldu...
s-81 Abajuru fişe takınca ışık verdi.
s-82 Az daha unutuyordum: Evde başka eşya da vardı.
s-83 Sonradan hayatıma giren...
s-84 Birbirleriyle karşılaştılar...
s-85 Eski abajurun ışığı daha sıcaktı , ama daha aydınlık değildi.
s-86 Bir kutudan eski bir müzik seti çıktı.
s-87 Pikabı vardı.
s-88 CD çalan aygıtla bakıştılar .
s-89 Plaklardaki şarkılar unutulmuştu.
s-90 Eşya arasına yerleştirilmiş gazeteler saçıldı ortaya.
s-91 Günün gazeteleriyle örtüştüler.
s-92 Çiller, Karayalçın, Boyner de yoktu .
s-93 Kitaplar eskimemişti belki.
s-94 Hala okuyabilir, anlattığı aşklara katılabilir, maceralarında uzun yolculuklara çıkabilirdik .
s-95 Ama çoğunun teorileri tartışılır olmaktan çıkmıştı...
s-96 Ve fark ettim ki, onlarca kutudan, yüzlerce eşyanın arasından bir tek bilgisayar disketi bile düşmedi yere.
s-97 Rengarenk oyuncaklar, birkaç dakikadan fazla ilgisini çekmedi küçük oğlumun.
s-98 Dün kutular açılınca...
s-99 Eski eşyayla haşır neşir oldum.
s-100 Onun için yazamadım...

Text viewDownload CoNNL-U