Dependency Tree

Universal Dependencies - Turkish - Kenet

LanguageTurkish
ProjectKenet
Corpus Partdev
AnnotationKuzgun, Aslı; Cesur, Neslihan; Yıldız, Olcay Taner; Kuyrukçu, Oğuzhan; Yenice, Arife Betül; Arıcan, Bilge Nas; Sanıyar, Ezgi

Select a sentence

Showing 312 - 411 of 1646 • previousnext

s-312 Arkadaşını böyle dar vakit eşeğin üstünde görünce koştu .
s-313 Bütün edebiyatım , Tanin gazetesinin cumartesi sayılarında garpçılık davasını gütmekle geçiyor .
s-314 Rakı içmesi doğru bir hareket değildi amma sırf defigam etmek için olduktan sonra ehemmiyeti kalmazdı .
s-315 Bir defterler tutardı , bayılırdık .
s-316 Oyun , okuyanı hiçbir tarih kitabının etkilemeyeceği kadar kuvvetle Fransız İhtilali'nin amansız , dehşet saçan günleriyle karşı karşıya bırakır .
s-317 Muhtarın maksadı bizi meraktan deli etmek .
s-318 Üst üste attığı kurşunlarla hedefin içini delik deşik etmeye başlamıştı .
s-319 Adamın kuruyup kalan kanının üstüne delik deşik olan yatakların pamukları saçıldı .
s-320 Tamahkâr ve yiyici bir adam olduğunu söylemek isteyenler delilsiz kalırdı .
s-321 Her senede üç dört ay , bahusus kışın boş kalırız .
s-322 Akasya dallarında bir tek bülbül uzun uzun dem çekiyor .
s-323 Sene yıl demektir , senevi de yıllık demek olacak .
s-324 Hadi , sedirin önünde tepsiyi elimden sen al , demeye getiriyormuş .
s-325 Artık demir almak günü gelmişse zamandan / Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan
s-326 Bu olay , on beş gündür sıcak yemek yemeyen askerlerin morallerini bozup sinirlerini iyice gerdi .
s-327 Benim gibi kurak çölde yaşayanların şiirden , hünerden dem vurmaları nasıl mümkün olur ?
s-328 Sular dizimize çıktı , göğsümüze , derken ayaklarımız kaydı , dengemizi kaybettik .
s-329 Kerem'i bebek arabasına koyup birlikte deniz boyu dolaştırmalara bile çıktık .
s-330 Denize açıldıktan beş on gün sonra iki ciddi fırtına ile karşılaştım .
s-331 Bugün oraya gittiğinde çok fena olmuş , yatışmaya yüz tutan kederi yeniden depreşivermişti .
s-332 Ağlamak , dertleşmek , dertlerine deva bulmak ihtiyacı her zamankinden fazla idi .
s-333 Gece boyunca kırlarda yürüdü , dere tepe düz gitti ve bir dağın eteğine geldi .
s-334 Yazar , asıl romana girinceye kadar yığınla derinliksiz bilgi aktarıyor .
s-335 Çok uzak yerlerden geldim , ayaklarımın dermanı kesildi .
s-336 İnek Şaban güzel ders çalışırdı boş sınıfta .
s-337 Evvela kendi kendisini cezalandırdı , sonra kendisi gibi yaşamak istemeyenlere ders verdi .
s-338 Arada bir dünya görüşümü tam manasıyla destekleyici okuyucu mektupları almakla bahtiyarım .
s-339 Bu harekete sadece şımarık gözü ile bakmak deve kuşuluk etmek olur .
s-340 O kadar kaba saba , öyle dev gibi bir adamdı ki .
s-341 Zehra dımdızlak ortada kalacak .
s-342 Size hiç bu mektupların dışında ' Muhterem Yusuf Ziya Beyefendi ' diyen oluyor mu ?
s-343 Hiçbir şeye karışmadan olayların dışında kalmak isteyenlerin çabaları boşunaydı .
s-344 Bu emel bana bu üç yıllık ömrümü didik didik edip kâğıt üzerine koymamı zorluyor .
s-345 Böylece , Serdar'la didişip durmak derdinden de kurtulmuştu .
s-346 Sağlam yapılı , dik duruşlu bir gençti o yıllarda .
s-347 Şarkıcı olmak için yana tutuşa geçtiğim tutkunun dikenli yollarından söz edemeyeceğim .
s-348 Kafasına iki dikiş attılar .
s-349 Şöyle kenara göze batmayacak bir masaya iliştik .
s-350 Dikkatini topladı , yürüyen insanlara daha bir titizlikle bakmaya başladı .
s-351 İyi oldu ağzının payını verdiğim , artık bana karşı daha dikkatli olur .
s-352 Goethe'yi her açtığımda , bana dilce aydınlık gelen birkaç parçaya olsun rastlayabiliyordum .
s-353 El âleme karşı rezil olmayalım .
s-354 Yıllar yılı , bu amaçları devlet adamlarımız , basınımız , sanat âlemimiz dile getirip durmuştur .
s-355 Çarşının alaycıları , gevezeleri .
s-356 Bizim moruk ertesi güne devrisi der de ondan dilim alışmış .
s-357 Götüreceği cadı karının dili dursa neyse .
s-358 Hep de aynı tipler .
s-359 Çıkar şu dilinin altındaki baklayı da ne demek istiyorsan söyle , ben de anlayayım .
s-360 Şarkta , insanın selameti dilini tutmasındadır diye bir söz vardır .
s-361 Bir dil sürçmesi sonucu , bu tartışmayı yarım saat kadar yürütmüşüm .
s-362 Süleyman Kâhyaya söylemeye kimsenin dili varmıyor , gücü yetmiyordu .
s-363 Şair neslinin şarkıdan o kadar dili yandı ki şarkı kelimesini nerede görse silip üstüne türkü diyecek .
s-364 Pencerenin önünde , sırtı odaya dönük olarak dimdik durdu .
s-365 Odunlara karşı bir portakal sandığının üstünde dip dibe oturuyorlardı .
s-366 Herkes benden emir , direktif almaya mecbur değil !
s-367 İlk dirlikçi , aza kanaat eden , gözü toprakta olmayan , millet fedaisi bir halk memuru alptır .
s-368 Dirsek çürütüp emek verdiği kitapları , can vermeden can bulunamayacağını ona hiç söylememişti .
s-369 İnsan hoşlandığı işte hamaratlaşıyor , gerekli disipline farkına bile varmadan giriyor .
s-370 Susuz Yaz adlı öykü kitabımı , oyunlarımı hep böyle dişimden tırnağımdan artırarak bastırdım .
s-371 Kelimeyi dişimize vurmuşuz , beğenmişiz , saklamışız .
s-372 Türk milleti İstiklal Savaşı'nda varlığını dişini tırnağına takarak göstermişti .
s-373 Araba yürürken karşımda divan durur gibi el pençe duruyor .
s-374 Beni dinleyin deyip hemen önümüze diz çöktü .
s-375 Kötülerin pek azı terbiyeye ve dizgine gelebilir .
s-376 Aceleciliğinden ötürü pişman oldu ama verdiği sözden geri dönmek huyu yoktu .
s-377 En son Bektaş Ağa çöktü diz üstü .
s-378 Köyün dolamaçlarına vurmuş , yokuşu ağır ağır çıkıyorlardı .
s-379 Karabiberli , domates suyuyla karışık votka içiyorduk .
s-380 Yepyeni güzel bir çeşmeden doya doya su içtik .
s-381 Bu dönemeçli , rampalı saadet beni biraz ürkütmeye başladı .
s-382 Ülkemizde , elbette yüz binlerce mutlu , sıhhatli , şen , dört başı mamur çocuk var .
s-383 Çevresi dövmeli gümüş taslar içinde içilen buzlu bir ahududu şurupunun bir yaz sonu ılıklığıyla dolu kokusuna doyum olmadığını söylerler .
s-384 Uyumak üzere olduğunu anladığında düş görmemek için dua etti .
s-385 Bayram , dudağının ucuna gelen soruyu soramadı .
s-386 Bulgar dağında yatarım / Yorganı dulda tutarım
s-387 Adamın kafasını katiyen aydınlatmamalı , karıştırmalı ve dumana boğmalısınız .
s-388 Anadolu notları arasına bugün dumanı üstünde bir Rumeli notu sıkıştırıyorum .
s-389 Aşk , bende öyle dumura uğramış bir duygu ki sevmek hasretini bile duyamıyorum .
s-390 Posta kâtibi eskiden çok sert bir adamdı .
s-391 Bu kahvelerin çoğu beyaz badana duvarlıdır .
s-392 Mektuplar , yitirme acısıyla duyarlılaşmış sezgime bir kapı açıyordu .
s-393 Bomboş , tamtakır konuşmalara ve duygusuz duyumsayışlara romanında handiyse özellikle yer veriyordu .
s-394 Parmaklarımızla masanın tahtasında tempo tutuyoruz .
s-395 Defteri abimin elinde görünce , dünya başıma yıkıldı , basbayağı gözlerim karardı .
s-396 Dünyanın tadını çıkarmaya devam ettik .
s-397 Kadıncağıza , o iki zavallı öksüz kızcağıza , dünyayı haram ediyor .
s-398 Şöhreti dünyayı tutan Paris kadını nadiren güzeldir .
s-399 Karşısındaki kadında düş kırıklığı yarattığının farkında .
s-400 Öykümde , düşlemi noktasına vardırıp , bir öykü kişisinden söz etmiştim .
s-401 Türk romanının kısır döngülerden kurtulamamasını düşlemsizliğine bağlıyorum ben .
s-402 Evliliği sırasında altı düşük daha yapacak sonunda pes edecekti .
s-403 Beni tanımadan önce de beni tanıdıktan sonra da başka erkeklerle düşüp kalktı .
s-404 Düğünevinin avlusuna girerken yeni düze inmiş efeler gibi nara attı .
s-405 Üstlerindekini çıkarıp düzgünce katlayarak koymaları beklenemezdi onlardan .
s-406 Birçok oyunların tersine herkes ebe olmak istiyor , sahte yanlışlıklar yapıyordu .
s-407 Bununla birlikte , arada bir senin kulağına , karakterinle bağdaşmayacak sözler fısıldamadan edemedim .
s-408 Hiç ister miyim ben eli nimetli efendiciğimi kaptırayım o cilvebazlara ?
s-409 Sonunda , kumarbazların çoğu açlıktan ve talihsizlikten ölünce , sağ kalanlar , kasabaya sayısız efsuncu ve sihirbazı buyur ettiler .
s-410 Dikkat ettim , bu adamda , her işte ehil olmak merakı var .
s-411 Şevki ekmek öpüp çocukları üzerine yemin ettikçe onun içine baygınlıklar çöküyordu .

Text viewDownload CoNNL-U